Çevrilmiş bir kitabın yurtdışında göreceği takdirde kendi edebi özelliklerinin bir rol oynaması su götürmez. Fakat sevilip sevilmeyeceği, nasıl yorumlanacağı, çevirilerin yayımlandığı ülkede hakim olan edebiyat anlayışına da bağlıdır: Yabancı yayıncılar yazarın hangi kitaplarını çevirtir, bunları okurlara nasıl sunarlar? Çevirmenler kitabın yabancı ve egzotik taraflarını  mı tanıdık veya evrensel unsurlarını mı öne çıkartırlar? Kitap değerlendirilirken eleştirmenler tarafından hangi ölçütler uygulanır? Bu yazıda eserlerinin birçoğu başka dillere çevrilen Yaşar Kemal’ın bazı kitaplarının Türkiye’nin dışında nasıl karşılandığına bakılacak. Örneğin Hollanda’da.

 

Yazarlık hayatının ilk yarısından
Hollanda diline çevrilmiş eserlerinin sayısının iki, üçü geçtiği Türkiyeli yazarlar istisna olurken şu ana kadar on romanı Hollandacaya kazandırılmış olan Yaşar Kemal Hollanda edebiyatında ayrıcalıklı bir yere sahip. Çevirilen ilk Türkiyeli yazarlarının arasında üstelik: Hollanda ve Kuzey Belçika (Flandra)’da yaklaşık yirmi iki milyon kişinin konuştuğu Hollanda diline aktarılmış ilk romanı olan İnce Memed çıktığında Hollanda okurları Türkiye edebiyatından henüz iki romanı okuyabilmişlerdi: Halide Edib Adıvar’ın Sinekli Bakkal adlı romanının çevirisi olan ‘De dochter van den pias’ (1937) ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun yazdığı Ankara (1938). Romanın Rusya ve İngiltere gibi birbirinden farklı ülkelerde çok satanlara girmesiyle, Hollandaca çevirisi de ele alınıp Memed adı altında 1963 yılında piyasaya çıktı.

Yetmişli yılların ikinci yarısından sonra Türkiye’den gelen işçi ve mültecilerin sayısı arttıkça Hollanda yayıncılarının Türkiye edebiyatına olan ilgisi de yavaş yavaş artmaya başladı. Ağrıdağı Efsanesi 1978’de, Deniz Küstü ise 1988’de Hollandacada yayımlanmıştır. Doksanlı yılların ortasından sonra Orhan Pamuk, Latife Tekin gibi yazarların Batı edebiyatına daha yakın olan romanlarının da etkili olduğu bir gelişmenin sonucunda Türkiyeli yazarlarının eserleri  göçmenlerin egzotik dünyalarını anlatan kaynaklar olarak görülmekten kurtulup edebiyat kategorisine dahil edilmeye başlandı. Yaşar Kemal de bu gelişmeden nasibini aldı: De Geus Yayınevi yazarın yedi romanını Wim van den Munkhof’a Türkçe aslından çevirtip yayımladı. 1996-2004 yılları arasında ard arda Kuşlar da Gitti, Binboğalar Efsanesi, Dağın Öte Yüzü üçlüsünü oluşturan Ortadirek, Yer Demir, Gök Bakır, Ölmez Otu ve Yılanı Öldürseler çıktı. Bu yıl Wim van den Munkhof ve Ruud Keurentjes’in ortak çevirisi olan Hüyükteki Nar Ağacı ile Yaşar Kemal’in Hollandaca çevirilerinin sayısı ona ulaştı.

Ancak sayısı çok olsa  da, Hollanda piyasası için çevrilmiş eserlerin yazarın külliyatını hakkıyla temsil eden bir seçki olduğu söylenemez. Çevrilen kitapların hepsi, Yaşar Kemal’in yetmişli yılların ortasına kadar, yazarlık hayatının ilk otuz yılında yazdığı, ağırlıklı olarak Çukurova’da geçen romanlardır. Kimsecik üçlüsü, Bir Ada Hikâyesi gibi sonraki yıllarda çıkmış ve Türkiye’nin başka yöre, ortamlarında geçen, farklı konular işleyen romanları daha Hollandacaya kazandırılmadığı gibi, öykü ve röportajları da Türkçesi olmayan Hollanda okurları için keşfedilmeyi bekleyen bir sırdır.

 

Kırk beş yıllık bir Hollandaca
Seçkisi gibi, çevirilerin bazı özellikleri de Kemal’in kitaplarının yerel özelliklerini öne çıkartmaktadır. Adıvar ve Karaosmanoğlu’nun yirminci yüzyılın otuzlu yıllarında çıkmış romanları gibi Yaşar Kemal’in de ilk üç kitabı Türkçe aslından değil, İngilizce baskısından çevrilerek Hollandacaya kazandırılmıştır. Yaşar Kemal’e Türkiye’de ve yurtdışında ün getiren İnce Memed romanı bile, şu an sadece 1963 yılında İngilizceden yapılan çevirisinden okunabilir. Çevirinin aslından yapılmaması, ayrıca kırk beş yıllık bir Hollandacada yazılmış olması, kaçınılmaz olarak romanın algılanışı da etkilemektedir. Türkçe aslında canlı ve halk dilini yansıtan diyalogların, İnce Memed’in Hollandacasında eski, resmi, yabancı bir havası vardır. Köylülerden çok, büyük jestlerle konuşan eski tarz tiyatrocuları çağrıştırır.

Doksanlı yılların ikinci yarısından itibaren çıkan çevirileri doğrudan Türkçe aslından yapıldığından dolayı çok daha titiz olup, Yaşar Kemal’in anlatımının hakkını verir. Yine de 2004 yılına kadar çıkan çevirilerin bile hafif egzotik bir havası vardır. Türkçeye özgü deyim ve deyişlerin bazen birebir çevrilmesi, üstelik yemek, kıyafet, gelenekler alanında belirli kavramların çevrilmeyip de romana eklenen bir sözcük listesinde açıklanmış olması kitapların yabancılığını vurgulamaktadır.

 

Hayatın gerçekleri
Yaşar Kemal’in eserlerinden yapılan seçki, İnce Memed’in eskimiş çevirisi, çevrilen romanlara eklenen sözcük listeleriyle romanlarına verilen yerel, hafif egzotik hava, bazı kitap değerlendirmelerinde de görülmektedir. Hollanda ulusal gazete ve dergilerinden derlediğimiz ve 1961-2006 dönemini kapsayan on altı eleştiri yazısı bize bu konuda bir fikir vermektedir. Kemal’in romanları eleştiri ve tanıtım yazılarında genelde olumlu olarak değerlendirilmekle birlikte, eleştirmenlerin bakış açısı, açıkça ifade edilmese de uygulanan ölçütler, kırk beş yıllık bu sürede bir değişime uğramışa benziyor. Kitabın edebi kurgusuna ve Türkiye’nin toplumsal gerçeklerine hemen hemen her yazıda değerlendirilirken eleştirmenlerin ağırlık verdikleri konu döneme göre değişmektedir. Yetmişli ve seksenli yıllarda kitapların dışındaki gerçeklere daha fazla önem verildikten sonra eleştirmenlerin dikkati doksanlı yıllardan itibaren kurgusal, edebi ölçütlere kaymaya başlar. Başka bir deyişle, Kemal’in kitaplarının değerlendirilmelerinde, antropolojik yaklaşım yerini yavaş yavaş daha edebi bir bakış açısına bırakmıştır.

1961 yılında İnce Memed’in İngilizce çevirisi vesilesiyle Hollanda gazetelerinde Kemal’in bir eseri üzerine ilk defa bir değerlendirme yazısı çıktığında, edebi ve toplumsal kriterler eşit şekilde uygulanıyordu. O yıllarda Türkiye edebiyatı Hollanda’da neredeyse hiç bilinmediği gibi, Türkiye ile göçmenlik, turizm ve ticaret ilişkileri de yok denilecek kadar azdı. Bir değerlendirme yazısında ‘Bir Türkiye romanında efsane ve gerçeklik’ başlığı altında kitabın hem edebi hem de toplumsal özelliklerine yer verilir. Eleştirmen, kitabın kahramanı için ‘efsane ve gerçeklik iç içe geçmiştir’ dediği gibi eleştiri yazısında da bu iki unsuru yan yana koyar. Yazıda,  romanın daha önce Pasternak’ın ünlü Dr. Jivago ve Di Lampedus’nın Leopard romanlarıyla karşılaştırıldığı hatırlatılıp bu iki ünlü selefi gibi İnce Memed’in de kökünün klasik roman geleneğinde olduğu izah edildikten sonra kitabın içeriği itibarıyla ‘Batı Avrupa’da neredeyse hiç bilinmeyen bir milletin, veya bir topluluğun yaşantısı hakkında bazı bilgileri açığa vurduğu’ yazılıyor. Eleştirmen aynı şekilde, Kemal’in romanını kurgusu, anlatımı ve izlekleri itibariyle dünya edebiyatının içerisinde tanımladıktan sonra tekrar toplumsal gerçeklere dönüyor: ‘[Okura,] bu güçlü, sürükleyici hikâyenin özünde gerçeğe dayandığının, Kemal’in hâlâ yaşanan ya da neredeyse günümüze kadar devam eden olayları yazdığının izlenimi veriyor.’

Ancak yetmişli, seksenli yıllarda Türkiye’den gelen işçi ve mültecilerin sayısı artıp Türkiye’nin siyasi durumu Hollanda basınına da yansımaya başladığında, edebiyat eleştirmenleri de Kemal’in romanlarını değerlendirirken dikkatlerini kurgudan alıp Türkiye’deki hayatın gerçekleri ve yaşam koşullarına yönlendirmeye başlarlar. Böylece Türkiye edebiyatını değerlendiren eleştirmenler arasında antropolojik bir bakış açısı hakim olur. Türkiye romanları edebi ölçütlerine göre değerlendirilmekten çok, Hollanda’da yaşayan Türkiyeli işçi ve mültecilerin kültürel birikimi ile ilgili ipucu verebilecek bir kaynak olarak okunup Türkiye’nin toplumsal gerçeklerini yansıtan bir ayna sayılır. ‘Fakat [kahramanın] bu hayallerinden daha önemli olanı, yazarın bize genç kahramanın gözlerinden aktardığı günümüzün Türkiye’sindeki hayatın gerçekleridir,’ diye yazıyordu bir eleştirmen 1981 yılında Deniz Küstü romanını değerlendirirken. Ve şöyle devam eder: ‘[…] Bu kitabın ağırlık merkezini, anlatılan hikâyeden çok, hâlâ ilkel olan bir toplumun canlandırılması oluşturmaktadır.’

Eleştirilerde Yaşar Kemal’in hayatından bilgiler eklenerek de böyle bir okuma güçlendiriliyor sanki. ‘Kemal’in babası fakir bir ırgat olduğu için romanlarının toplumsal-siyasi özelliklerinin ağır basması şaşırtıcı değildir,’ diyor bir eleştirmen 1997 yılında Kuşlar da Gitti romanıyla ilgili. Yazar çocukluk ve gençlik yıllarını köyde geçirmişliği ve Kürtlerin haklarına sahip çıkması gibi biyografik bilgilerle tanıtılırken Türkiye veya dünya edebiyatındaki yeri göz ardı ediliyor. 1961 yılında İnce Memed’in Rusya’daki başarısından, İngiltere ve Amerika’daki parlak geleceğinden dolayı Pasternak ve Di Lampedusa’nın eserleriyle karşılaştırılırken sonraki yıllarda yazarın edebi kaynak ve örneklerinden söz edildiğinde sadece Türkiye sözlü edebiyat geleneği, aşıklar tarafından okunan destanlar, köylerde anlatılan masallar vs. sıralanır.

 

En kadim dürtüler
Bunun tersine doksanlı yılların ikinci yarısından sonra Kemal’in romanları yalnızca Anadolu (varolan veya varsayılan) gerçeklerinin çerçevesinden değil, insanlık halinin evrensel boyutlarıyla da yorumlanmaya başlandı. Toplumsal okumalar yerini psikolojik mekanizmalara yönelik yorumlara bıraktı. Bir eleştirmen, 2001 yılında Yer Demir, Gök Bakır adlı romanı ‘köy hayatının, hatta o hayatın ardındaki mit ve hayaller dünyasının betimlenmesi olarak değil, esasında bir güç mücadelesinin çözümlenmesi olarak’ okuduğunu yazıyor. ‘Kemal’in diğer eserlerinde de olduğu gibi, kahramanın hikâyesi değil, insan ve hayatı yöneten en kadim dürtüler romanın [Ortadirek] özünü oluşturmaktadır,’ diyor bir diğeri. Ve bir başka yazıda Ölmez Otu Hollanda okurlarına bir yalnızlık romanı olarak tanıtılıyor. Böylece, Kemal’in romanlarına, anlatılan ortam ve olaylardan soyutlaştırılıp daha evrensel bir anlam kazandırılır. Bu kulvarda giden eleştirmenler doğayı da artık kitabın basit bir arka fonu yerine, bir roman kahramanı olarak değerlendirirler.

Aynı şekilde, yazarın zor koşullarda geçen gençliğinin eserlerine olan etkisi de farklı biçimde yorumlanabiliyor: ‘[Yazarın] edebiyat anlayışı doğrudan geçmişinden kaynaklanmakta,’ diyor bir eleştirmen Ortadirek romanının Hollandacası 1999 yılında çıktığında. Hemen ardından ise bu etkiyi birebir bir yansıma olarak görmediğini de belirtiyor: ‘Hayat zor ve güç olduğundan insanlar kaçabilecekleri başka, efsanevi bir dünyaya ihtiyaç duyarlar.’ Kemal’in edebi esin kaynaklarından bahsedildiğinde ise Anadolu köylerini gezen aşıkların yanı sıra Yunan şair Homeros da anılmakta.

Kemal’in romanlarının değerlendirilmelerinde edebi ölçütler zamanla daha ağır basmaya başlamakla birlikte antropolojik bir yaklaşıma da ara sıra rastlanmakta. Birkaç ay önce Hüyükteki Nar Ağacı’nın Hollandacası yayımlandığında bir eleştirmen (kitapta ilk basıldığı yıl olarak 1982 yazılmasına rağmen romanın ellili yıllarda yazıldığını bilmeden) ‘Kemal’in romanlarında toplumsal gerçekçilik ve destanlar ile geleneksel bir anlatım hep yan yana. [… Hüyükteki Nar Ağacı] da kuşaktan kuşağa aktarılan bir hikâyeye benzetilebilirse de – ki belki de gerçekten öyledir – en azından Türkiye’nin yetmişli ve seksenli yıllarda yaşadığı siyasi değişimlerin eğretilemesidir.’

1997 yılında Kuşlar da Gitti adlı romanın çıkması vesilesiyle Kemal’in yazarlığını yorumlayan uzunca bir yazı yazan bir eleştirmenin şu tespiti Hollanda eleştirmenler için geçerliliğini yitirmemiştir: ‘Kemal’in Kuşlar da Gitti romanında yazdığı hikâye her kültürde zarif bir anlatı, zamanın geçmesi ve her şeyin değişmesinin hüzünlü bir tutanağı olabilirdi. […] Evet, her yerde böyle olabilirdi – Türkiye’den başka. […] Üzücü olan ise, bununla büyük ihtimalle yazara haksızlık yapıldığı: yazdığı her cümlede her zaman, ilk bakışta ifade edilen anlamlardan başka anlamlar da vardır bizim için. Sadece yargıçları değil, bizler de [Yaşar Kemal’in eserlerine] fazlasıyla siyasi bir anlam yüklüyoruz.’

1961 yılında çıkan eleştiri yazısında da değinildiği gibi Yaşar Kemal’in romanlarının kurgusu, anlatımı, izlekleri gibi edebi özelliklerine de yer verilse ne iyi olurdu.

 

* Eleştiri yazılarının derlenmesinde yardımcı olan Karel Giltay’a teşekkür ediyorum.

** Bu yazı Kitap-lık dergisinin 101. sayısında (2007) çıkmıştır. De Geus Yayınları İnce Memed’i Türkçe aslından cevirtip 2013 yılının başında yayımlayacak. Yeni çevirisi Margreet Dorleijn’e ait.

Website van Hanneke van der Heijden, literair vertaler – over de literaire wereld in Turkije, over vertalen, en met fragmenten gepubliceerde en ongepubliceerde vertalingen uit het Turks.

WOORDENWOLK